10 Aralıkçılar - CHP Nasıl İçten Fethedildi?
CHP'nin içerisindeki milliyetçi ve atatürkçüleri tasfiye edip sosyal demokrasi adı altında azınlık ideolojilerini öne çıkaran 10 Aralıkçılar CHP'yi neden ve nasıl değiştirdi?
Takvimler 2005 senesini gösterirken Deniz Baykal yönetimindeki CHP’den ve partinin kötü gidişatından rahatsızlık duyan CHP’li isimler partinin siyaset yapma tarzının değişmesi, yeni anayasa ve yeni bir siyasî duruş için kolları sıvadı. Kendilerini “10 Aralık Hareketi” olarak adlandıran bu grup sadece CHP’li isimlerden oluşmuyordu. CHP’ye nüfuz etmiş ve etmek isteyen sendikacılar, kültür insanları ve topluma mal olmuş kişiler de bu hareketin destekçisi haline gelmişti.
10 Aralık Hareketi’nin temeli dönemin DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi’nin çağrısıyla atıldı. 10 Aralık 2005’te İstanbul Dedeman Oteli’nde yapılan toplantıda yeni siyaset tarzının toplum nezdinde yaygınlaştırılması amacıyla bir platform kurulduğu tüm Türkiye kamuoyuna açıklandı.
CHP’nin siyasi çizgisini sağda bulan 10 Aralıkçılar CHP’nin yanında AKP’yi eleştiriyor, solda birlik ülküsü kapsamında birçok kere partileşmeyi gündeme getiriyorlardı. CHP’ye alternatif olarak kurmak istedikleri bu yeni partinin yeni anayasa teklifi bile vardı. Anayasa taslağını hazırlayan ise CHP’de Milletvekilliği yapan ve günümüzde İstanbul Barosu’nun Başkanı olan anayasa hukukçusu İbrahim Kaboğlu’ndan başkası değildi.
İbrahim Kaboğlu’nun hazırladığı bu taslak mevcut anayasanın ilk dört maddesine ve devletin mevcut üniter yapısını hedef alıyordu. Özellikle Türklük kavramının anayasal metinlerden çıkarılmasını istiyorlardı. İbrahim Kaboğlu ise bunun yerine “Türkiye yurttaşları” kavramını öne sürüyordu. Yani başka bir deyişle “Türklük” yerine “Türkiyelilik” yurttaşların devletine vatandaşlık bağını belirleyen kavram olacaktı.
Peki burada amaç ne? 10 Aralık Hareketi’nin örgütlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı şöyle söylüyor:
“(…) Bu yönde, hak ve özgürlüklerin muhatabı bakımından; sadece yurttaşlara tanınan siyasal haklarda Türk yerine yurttaş denilebilir. Siyasal haklar bakımından, ‘Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı’, kapsayıcı ve farklılıklara olanak tanıyıcı kimlik olarak tasarlanmalı…”
Kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi? “eşitlik, yurttaşlık, farklılıklara saygı, hak ve özgürlük…” Bu değerlere kim hayır diyebilir? Fakat işin aslı hiç de öyle değil zira bu anayasa taslağı direkt olarak millî değerlerden kopuşu temsil ediyor. Bundan da öte bu anayasa taslağının temel motivasyonu yukarda bahsedilen değerleri suistimal ederek Türkiye’nin devlet yapısında olumsuz değişikliklere gitmek. Bu bağlamda hazırlanan anayasa taslağı ilk dört maddeye taban tabana zıt olacak şekilde federatif yönetimi tasvip ediyor. Bölgelere ayrılacak olan Türkiye topraklarının her birinde öz-yönetimler oluşturulacak, bu öz-yönetimler kendi anayasasına dahi sahip olabilecek.
Bu anayasa taslağında merkezi yönetimdense federatif yönetimin savunulması aslında şundan kaynaklı: Özerk bir Kürdistan Cumhuriyeti. Demek istediğim “eşitlik, yurttaşlık, farklılıklara saygı” gibi kavramlar demokrat gözü boyayan ayrılıkçı ülküye giydirilmiş bir kılıftan ibaret.
Evet, 10 Aralıkçılar Kürdistan istencini resmen dile getirmeye cesaret edemiyorlar ama hangi 10 Aralıkçı Kürdistan’ın özerkliğine hayır diyebilir? İşte burada bu soruyu sormak elzemdir.
CHP’YE 10 ARALIKÇILAR ÇÖKÜYOR
Yukarıda uzun uzadıya 10 Aralık Hareketi’nin temel yapı taşlarını anlattık. Sırada bu hareketin nasıl CHP’yi içten içe fethettiği var.
Tarihler Mayıs 2010’u gösterdiğinde tüm Türkiye tarihe kaset skandalı olarak geçecek hadise ile sarsılmıştı. Dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile CHP 23. Milletvekili Nesrin Baytok’un gizli çekim seks kaseti olarak iddia edilen video internette yayınlanmasının ardından Deniz Baykal CHP genel başkanlığından istifa ettiğini duyurmuştu.
Gözünü birden boşalan CHP koltuğuna çeviren 10 Aralıkçılar sıfırdan parti kurma zahmetine girişmektense Cumhuriyet Halk Partisi’ne geçip partinin politikalarını değiştirmeyi tercih ettiler. Düzenlenen kurultayda genel başkan seçilen Kemal Kılıçdaroğlu bir 10 Aralıkçı olarak partinin çizgisini sol ulusalcılıktan sosyal demokrasi ve sosyal liberalizme çekecekti. Kemal Kılıçdaroğlu’nun alevi kökenli olması elbette tesadüfî bir durum değildi. Kendisi mensup olduğu hareketin bir tezahürüydü. Partinin artık eski parti olmayacağını müjdeleyen bir peygamber gibi CHP’nin başına gönderilmiş dikkatle seçilmiş bir isimdi Kılıçdaroğlu.
Sayın Kemal beyin partinin başına geçişinden sonra ulusalcılar bir bir tasviye edildi, yerlerine hareketin içinde bulunan isimler getirildi. Adeta bir kamplaşma kuruldu. Partinin politikaları 180 derece döndü. Yıllardır parti içerisinde bulunanlar partiye küstürüldü. Azınlıklara şirin görünmek için yapılan gayri samimi açıklamalarla Türk milleti kurucu partiye sırtını döndü. En vahimi ise bir kurum, bir marka olarak CHP’nin içi boşaltıldı.
Çok Şey Kaybettirdi…
Saygıdeğer okuyucu, bugün politika ile az çok ilgilenen insanlar zaten bu yazıyı okuduktan sonra CHP’de “Türk” unsuruna karşı duyulan alerjiyi anlamlandıracaktır. 10 Aralık Hareketi’nin bize ne kaybettirdiğini; skandallarını uzun uzadıya yazabilirim -ama bugün bu yazıyı okuyorsanız bunu da zaten biliyor olacağınızı da ben çok iyi biliyorum. Sadece seçim trendlerine bakarak 2010’dan beri adeta AKP’ye karşı göz göre göre, bile isteye seçim kaybedildiği gerçeği çıkarımını yapmak çok da mantıksız olmayacaktır.
Bugün CHP Hangi Siyasal Konumda?
Atatürk döneminde ulusal sağ çizgideki CHP İnönü ve özellikle Bülent Ecevit döneminde ulusal sol çizgiye kaymıştı. Son olarak 10 Aralık Hareketi’nin CHP’yi ele geçirmesinden sonra parti kuruluş felsefesi olan “Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti” ruhunu terk etmiş, bambaşka bir ideolojik pozisyona; sol liberalizme evrilmişti.
Atatürk Demeyi Tercih Etmiyormuş… Neden? Çünkü İçinde “Türk” Var.
Artık “10 Aralık Darbesi” diyerek tanımlamak istediğim darbeyle partide önemli bir yer edinen Kaftancıoğlu, Kılıçdaroğlu döneminde kariyerinin süksesini yapmıştı. Aslında kendisi bir avuç insan dışında sevilmeyen biriydi. Parti içindeki kadroların bile zaman zaman rahatsız olduğu Canan Kaftancıoğlu tam olarak Türk’e alerjisi olan bir insandı. Yukarıdaki haber başlığında görüldüğü gibi kendisi Atatürk demeyi tercih etmiyormuş. Neden? Çünkü o AtaTÜRK.
Gazi Mustafa Kemal’i kendi ideolojik çizgilerindeymiş gibi gösterme çabaları var tabi… Bu beyhude ve gülünç çabaları komik olmaktan da öte enteresan bir trajedi de barındırıyor. Halkı buna ikna edemedikleri gibi eminim ki kendileri de ikna olamamışlardır.
İçinde “Türk” olan her şeye karşıt olmak nasıl bir aşağılık kompleksi, nasıl bir ezikliktir bilemiyorum. Ama yukarıda bahsettiğim gibi; gülünç olduğu kuşkusuzdur.
Yazımı en azından okuduğunuz için çok teşekkür ediyorum. Düşünenler için bir kere daha teşekkür ediyorum.
Benim komplike cümlelerim sizi yormuş olabilir, bu düzeltmeye çalıştığım bir şey lakin bağlaçların ve fiilimsilerin dünyasından bir türlü kopamıyorum. Laf biter mi ki bende hiç… Noktayı anca koyuyorum.
Kısa bir yazı oldu aslında. Ayrıca hâlâ taslakmış gibi hissediyorum, bilmiyorum. Yazılarımı bir türlü tamamlayamadığımı düşünüyorum. Demem o ki bu yazılar bir düşüncenin ve zihnin dışavurumu olduğundan üzerine ne kadar yazarsak yazalım yeni şeyler eklendiğinden son haline kavuşturmak epey zahmetli olacak. Günün birinde bu içime sinmeyen yazıyı revize etmeyi çok isterim. Sizde tekrar okumayı çok ister misiniz bilmiyorum.
Yazı hakkında her türlü tutarlı görüşe açığım.
Ayrıca gözden kaçan imla hataları için özür diliyorum. Devrik ve eksiltili cümle de olabilir, elimden geldiğince revize etmeye çalışacağım.